12 Eylül 2016 Pazartesi

Mücella / Nazan Bekiroğlu Kitap Yorumu




Herkese merhabaa umarım güzel birgün geçiriyorsunzudur
ben çok güzel bir kitap okudum. Adı Mücella....

Mücella… bir ömür geçti kitabı okurken. Galiba, kitabın en beğendiğim yanlarından biri buydu. Sadece Bir ömürün  beş on yıllık – hatta daha kısa bir zamanı- kısmı değil tümüydü. Mücella.. doğumundan itibaren başladı hayatı ilmek ilmek örüldü.
Mücella ‘nın hikayesi 1920’li ve 70’li yıllar arasında geçiyor. Arka planda ise ülkenin geçirdiği o dönemler …  o kadar iyi anlatılmış ki. Ne fazla ne de az tam kararında. Ve tüm bunların ışığında mücellanın geçirdiği hayat.

Kitapla ilgili bilgilerin olabileceği yerdeyiz.

Bazen çok sinirlendim kitabı okurken özellikle mücella ya. Hayatın getirdiklerini hiçbir şekilde sorgulamadan kabul etmesine annesinin çizdiği sınırlardan bir adım bile öteye geçmemesine. Ancak sonra düşününce dönemi ve de Mücellanın mizacını…kabulleniyorum. Çünkü mücella hayatı boyunca pek fazla bir şeye karşı çıkan bir insan değil.
Onda en çok sevdiğim şey ise sevdiklerine olan koşulsuz sevgisi, o yıllardaki zorluklara dayanması.
Gençliğinden çok yaşlılığını sevdim ben. Çünkü gençliğinde zamanın akıp gittiğini fark edememesi çok üzdü beni.

Arada neyyire hanıma kızdım ama onu da anlamaya çalıştım. Çünkü tek başına bir çocuk büyütmek zordu. O da ne bildiyse onu uygulamıştı.

Ama galiba en çok Fahir’e kızdım ben.

Nazan Bekiroğlunun kalemini seviyorum ben sadece tek bir kişinin etrafında dönmüyor hiçbir olay tek bir aşk tek bir yıkım tek bir sevinç değil. Ve bu daha da inanmamı sağlıyor kitaba.

Mesela Yusuf Ziya… ah Yusuf ziya içim oyula oyula okudum onunla ilgili kısımları ve en çok onun olduğu kısımda işaretlemişimdir kitabı. Yüreğimi dağladı Yusuf ziya.

Sonra nar ağacını okuyanlar belki hatırlarlar Balkan harbine giden bir İsmail vardı kitapta Zehra’nın abisiydi ara ara onun ismi geçtiğinde çok mutlu olmuştum ben.

Ve kitaptaki diğer karakterler, mümine, filiz, Pervin, nazlı, paşazade, güzide, suna, müzeyyen hanım, Yurdanur, fahirin karısı keriman,

Hiç kimsenin hikayesi üstün körü değil burada
Dili akıcı, insanın okudukça okuyası geliyor. Olay örgüsü yine harika.

Ve ben dönem romanlarını çok seviyorum.


“Aşka düştüğü besbelliymiş ölmekten korkanların. Oysa ben ölmekten korkmuyorum. Söyle bana, ben niye korkmuyorum?”

“Ama yazmaktan başka çaresi olmayan bütün yaşama kusurluları gibi bende yazdıkça yazıyorum. Kadınları güçlü olan bu sülalenin erkeklerinden geriye bir avuç yazı kalır. Balkan gönüllüsü İsmail’in günlüğü bizde hala okunur. Bende onlardan biriyim. Öyle olmadığımı zannetmiştim oysa. Kendimi senin yanında güçlü hissetmiştim. Denenmemiş gücün kaç kırat çektiğini kim bilebilir. Çocukmuşum. Öğrendim.”

“Sevda dediğin ne ki? Tarifsiz bir tanışıklık duygusu. Sebepsiz bir gülümseme arzusu. Rüzgar esti. Mantonun düğmelerini iliklerken sende bana gülümsedin. Sen bana gülümsediysen bu sana değil bana bir şey katmış demekti.
Acaba?  Bu ümit bile yetti”



Aslında daha yazmak istediğim bir sürü cümle var

Kitabı okurken bir çok müzik dinledim ve daha da çok hissettim kitabı mesela, Çalın Davulları, ben hem Aliye Mutlu'dan hem de Yasemin Göksu’dan dinledim ikisi de çok güzeldi. Sonra Bülbülüm Altın Kafeste şarkısı bir ara Ayşe Kolivar’dan Getma ve E Asiye’yi Şevval Sam'dan Hey Gidi Karadeniz’i, Bir Fırtına Tuttu Bizi şarkısını.

Ve bir şarkı...





Kitap çok güzeldi bana önerebileceğiniz başka dönem kitabı var mı? 

Kendinize iyi bakın... 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder